Yeni Ekonomik Model ve cevap arayan 2 soru,
Önceki makalelerimde yeni ekonomik modele geçiş sürecini ayrıntıları ile ele almıştık. Yeni ekonomik modelin temel stratejisinin yatırım, istihdam, üretim ve ihracat temelinde bir stratejiyi ihtiva ettiğini, bu strateji ile faiz oranı düşürülerek yatırımcıyı teşvik etmek, istihdama katkı sunmak, üretimi büyüterek gerek ihracat gerekse iç piyasadaki maliyet baskısını ortadan kaldırmak suretiyle enflasyon artışını önleyerek aynı zamanda ekonomide büyümeyi sağlamak olduğunu açıklamıştık. Buraya kadar her şey anlaşılır ve son derece olumlu iktisadi yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Ancak, yeni ekonomik modelin işleyişinde cevap bulması gereken 2 temel soru karşımıza çıkmaktadır. Nedir bunlar… ?
1- Hane halkı tasarruflarının, dalgalı döviz kurları karşısında değerinin düşmesi ve aynı zamanda alım gücünde zayıflama,
2- Hazine borçlanma maliyetinin merkez bankası politika faizinden yüksek kalması,
İlave olarak, yeni ekonomik modelde kur baskısı hız kesmeden devam ederken, merkez bankası politika faizlerinde indirime devam edilebilir mi? sorularına gelin birlikte cevap arayalım.
Türkiye, yıllar boyu uyguladığı ekonomik model ile her dönem cari açık veren, bir türlü sanayi devrimini gerçekleştirememiş, ithalatı ihracatından fazla, finansman ihtiyacını uluslararası piyasalardan borçlanarak karşılayan bir ülke olmuştur. Bir ülke için cari dengeyi yakalamak, hatta cari fazla veren bir ülke konumuna geçmek için, sanayi devrimini gerçekleştirmiş olmak bir başka ifade ile ihracatçı bir ülke olmak ya da yer altı zenginliklerine sahip bir konumda olabilmeyi gerektirmektedir. Türkiye’de üretim ekonomisi başarılamamış, yeraltı zenginlikleri ise ne yazık ki yok. Böylelikle ülkemiz, cari açık veren, IMF(Uluslararası Para Fonu) kapılarında borç para arayan, yıllar boyu ekonomik krizler içerisinde boğuşan bir ülke durumunda bırakılmıştır. Anlaşılıyor ki, geçmiş denenmiş ekonomik model ile bir yere varılamamış, gelinen nokta sürekli ekonomik krizler ile sonuçlanmıştır. Bu tespitlerimiz ile birlikte 2 temel soruya çok daha rahat cevap bulabiliriz diye düşünüyorum.
1- Hane halkı tasarrufları, risk barındıran ulusal ve uluslararası krizlerde kendine ister istemez bir güvenilir liman arayacaktır. Hiç kimse tabiidir ki; cebindeki, bankadaki, yastık altındaki tasarruflarının değer kaybetmesini istemez. Yeni ekonomik modele geçişte tercih edilen düşük faiz, serbest kur tercihinde yükselen kurlar Türk Lirası cinsinden hane halkı tasarruflarını kısa vadede eritmektedir. Dikkat! Kısa vadede tasarruflar değer kaybetmektedir. Aynı zamanda, kur baskısı ile oluşan girdi maliyetlerindeki artış ile alım gücünde zayıflama yaşanmaktadır. Evet, yukarıda özellikle vurguladığım kısa vade kavramına dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye için devrim niteliğinde olan yeni ekonomik model geceden sabaha kararlar ve kısa vadeli planlar ile değerlendirilecek kadar basit değildir, olmamalıdır. Tasarruflar, ismi üstünde tasarruf, kısa vadeli hesaplar ile değerlendirilmemesi gerekir. Zira, kısa vedeli ve anlık refleks ile yapılan tercihlerin, tasarruf sahiplerine orta ve uzun vadede kaybettirme riskini taşıyabileceğini hatırlatmak isterim. Tasarruf sahipleri, tasarruflarını kısa vedeli güvenilir liman olarak gördüğü dövize aktarmanın, yumurtaları tek bir sepete toplama riskini de beraberinde getireceğini vurgulamak isterim. Sağduyu ile beklemek ve süreci doğru şekilde analiz etmek en doğru yöntem olacaktır bu dönemde kanımca. Kur dalgalanmaları ile alım gücünde meydana gelen zayıflama ise, üretim(arz fazlası) artışı ile piyasada dengeyi sağlayacak, böylelikle kısa ve orta vadede oluşan kayıpların önüne geçilebilecektir. Yapmamız gereken, sağduyu ile süreci doğru takip edebilmek.
2- Hazine, para piyasalarını dengelemek, kısa, orta ve uzun vadeli finansman ihtiyaçlarını planlamak üzere borçlanma yapar. Geçen haftalarda Hazine borçlanmaya gitmiş, 2 yıl vadeli borçlanmayı bileşik faiz maliyeti 18,93, 5 yıl vadeli borçlanmayı ise bileşik 22.70 maliyet ile gerçekleştirmişti. Oluşan taleplere bakıldığında, 2 - 7 yıllık tahvil ihalelerine oluşan ilgi izlenen ekonomik politikalara olan güvenin devam ettiğini göstermektedir. Ancak, bu durum iktisadi açıdan eleştiri konusu yapılmakta, merkez bankası politika faizi 15 iken, hazine borçlanma maliyetinin %22.70(5 Yıllık) olamayacağı vurgulanmaktadır.
Bu durumun kimsenin gözünüzü korkutmaması gerektiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Şöyle ki; dünyayı kasıp kavuran pandemi gerçeğini görmeden, kurların dalgalandığı, fırsatçıların kol gezdiği, ateşe yangınla gidildiği bu ortamda politika faizinde indirime gidilebiliyorsa ve 5 yıllık hazine borçlanma maliyeti olan %22,70 ile ilgi görüyorsa, yeni ekonomik modelin doğru tercih olduğunu açıkça söyleyebiliriz. Politik istikrarsızlık ve ekonomik krizlerde, -ki en yakın dönem 2001 yılı, gecelik faiz oranları %7500 lere çıkmıştı. Dikkatinizi çekmek istiyorum gecelik faiz %7500. Yeni ekonomik modelde 5 Yıllık tahvil ihalesinde oluşan bileşik borçlanma maliyeti bir cari denge stratejisi olduğunu görmemiz gerekir. Orta ve uzun vadede piyasa dengesini bulacaktır mutlaka. Değerli iktisatçılarımız yorumlarında politika faizi 15 iken hazine borçlanma maliyeti nasıl 22.70 olur diye soruyor. Ben de iktisatçılarımıza katılmadığımı şu tespitlerimle ortaya koyuyorum. Yıllar boyu uygulanan 3 kağıt ekonomisinin(faiz, döviz, borsa) ülkemize maliyeti(iç ve dış borç toplamı) 460 Milyar dolar olarak yansımış, ülkemiz sürekli cari açık vermiş ve denenmiş model ile artık bir yere varılamayacağı ortaya çıkmıştır. Öyleyse, artık yeni şeyler söylemenin vakti gelmedi mi sizce? İktisat teorisine katkı gerektirmez mi bu durum?
Dostlar, söz konusu olan ülkemiz ise katkı yapmak hepimize düşmez mi sizce? Cari açığı kapatmak, ihracatı arttırmak, ithalatı frenlemek ve eş zamanlı ekonomik büyümeyi devam ettirebilmenin başka yolları vardı da yapılamadı mı 3 kağıt ekonomisi döneminde?
Sayın Cumhurbaşkanı
“Ne yaptığımızı, nasıl yapacağımızı biliyoruz. Hangi risklerle karşılaşacağımızı, hangi sonuçlar elde edeceğimizi biliyoruz.” diyor.
Yeni ekonomik model, tek taraflı bir bakış açısı ile değil, bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi en doğrusu olacaktır. Yeni ekonomik modelin başarılı olması durumunda kazanan ülkemiz ve ülkemizin güzel insanları olacaktır, para baronları, sermaye lobileri değil.
Kalın sağlıcakla…